Bugün 13 Ekim 2008 Pazartesi… Bundan bir yıl önce (16 Ekim 2007) yine bir sonbahar günü kişisel sayfamda ilk blog yazımı yazmıştım. O gün bugündür kişisel blogumda yazmaya devam ediyorum. Bu uzun soluklu yolculuğa gücüm yettiğince devam edeceğim.
Evet, kendi blogumda yazmaya devam etmekle birlikte, bugün itibariyle DüşünGeç Ailesi’ne katılmış bulunmaktayım. DüşünGeç’in kurucusu Tabuhan, yaklaşık üç ay önce teklifte bulunmuştu: “Blogumda yazmanızı isterim” demişti. Çok yoğun olduğum ve kendi bloguma dahi yeterince zaman ayıramadığım için o zaman, bir teşekkür yazısıyla birlikte daha sonraki dönemlerde yazabileceğimi söylemiştim. İşte o zaman geldi çattı. Daha fazla erteleyemezdim bu sözümü.
Bu benim ilk yazımdır… Bu ilk yazı, bir “Merhaba!” yazısı olduğu kadar bir merhaba açıklaması da olacaktır. Becerebilirsem güzel bir açıklama olma ihtimali çok yüksek.
Belki hayatımızda çok çeşitli merhabalar vardır. Kiminde kendimizi o “merhaba”yı dememek için o kadar uzak tutarız ki ortamdan… Çoğunda kurtuluş yoktur. Er-geç o “merhaba”yı deriz; ama riyakâr davranmışızdır. Kimi merhabamız bir küslüğü bitirip yeni bir dostluğu başlatma girişimidir. Orada ise biraz naza çekeriz işi. Barışmak, merhabalaşmak istemiyormuş gibi vücudumuz, omuzlarımız geride sadece elimiz uzanır muhatabımıza; ama içtendir. Kimi zaman eller çok sinsi planlar ve küstah bakışlar eşliğinde uzanır. Burada merhaba, kutlamanın kurbanıdır sadece. Daha çok çeşitli merhabalardan bahsedebiliriz. Ancak yazıyı fazla uzatmaya da gerek yoktur.
Son olarak, kimi merhabalar vardı; çok uzaklardan gönderilse de o kadar kuvvetli, sıcak ve samimidir ki; telefonda söylenirse teller kopar, paramparça olur, vericiler yanar, tüm şehir o merhabayı duymuş gibi yeniden uyanır. Bunu söyleyen dudaklar dünyanın en tatlı gülümsemesini resmeder, duyan kulaklar mest olur. Belki sadece sevgililerin ve dostların merhabaları bu seviyeye ancak ulaşır. Siz bu tür bir merhabanın bir de yüz yüze söylendiği resmi hayal edin. Çünkü ne ben ne başkası bunu tarif edebilir.
Benim merhabama gelince… Bu, ilk karşılaşmalarda dudaklardan öylesine dökülen bir kelime gibi durur. Bana özeldir! Çekingendir, baş hafif öne eğiktir, başlangıçtır, bazen aynından fazlasıyla karşılık bekler, sürprizlere de gebedir… Bu merhabanın/“merhabam”ın geleceğini sonraki adımlar belirler.
İşte bu duygular içinde, biraz çekingen olarak atılan ilk adımla tüm DüşünGeç Ailesi ve okurlarına merhaba diyorum. Kesinlikle sıcak, samimi ve biraz çekingen…
Evet, kendi blogumda yazmaya devam etmekle birlikte, bugün itibariyle DüşünGeç Ailesi’ne katılmış bulunmaktayım. DüşünGeç’in kurucusu Tabuhan, yaklaşık üç ay önce teklifte bulunmuştu: “Blogumda yazmanızı isterim” demişti. Çok yoğun olduğum ve kendi bloguma dahi yeterince zaman ayıramadığım için o zaman, bir teşekkür yazısıyla birlikte daha sonraki dönemlerde yazabileceğimi söylemiştim. İşte o zaman geldi çattı. Daha fazla erteleyemezdim bu sözümü.
Bu benim ilk yazımdır… Bu ilk yazı, bir “Merhaba!” yazısı olduğu kadar bir merhaba açıklaması da olacaktır. Becerebilirsem güzel bir açıklama olma ihtimali çok yüksek.
Belki hayatımızda çok çeşitli merhabalar vardır. Kiminde kendimizi o “merhaba”yı dememek için o kadar uzak tutarız ki ortamdan… Çoğunda kurtuluş yoktur. Er-geç o “merhaba”yı deriz; ama riyakâr davranmışızdır. Kimi merhabamız bir küslüğü bitirip yeni bir dostluğu başlatma girişimidir. Orada ise biraz naza çekeriz işi. Barışmak, merhabalaşmak istemiyormuş gibi vücudumuz, omuzlarımız geride sadece elimiz uzanır muhatabımıza; ama içtendir. Kimi zaman eller çok sinsi planlar ve küstah bakışlar eşliğinde uzanır. Burada merhaba, kutlamanın kurbanıdır sadece. Daha çok çeşitli merhabalardan bahsedebiliriz. Ancak yazıyı fazla uzatmaya da gerek yoktur.
Son olarak, kimi merhabalar vardı; çok uzaklardan gönderilse de o kadar kuvvetli, sıcak ve samimidir ki; telefonda söylenirse teller kopar, paramparça olur, vericiler yanar, tüm şehir o merhabayı duymuş gibi yeniden uyanır. Bunu söyleyen dudaklar dünyanın en tatlı gülümsemesini resmeder, duyan kulaklar mest olur. Belki sadece sevgililerin ve dostların merhabaları bu seviyeye ancak ulaşır. Siz bu tür bir merhabanın bir de yüz yüze söylendiği resmi hayal edin. Çünkü ne ben ne başkası bunu tarif edebilir.
Benim merhabama gelince… Bu, ilk karşılaşmalarda dudaklardan öylesine dökülen bir kelime gibi durur. Bana özeldir! Çekingendir, baş hafif öne eğiktir, başlangıçtır, bazen aynından fazlasıyla karşılık bekler, sürprizlere de gebedir… Bu merhabanın/“merhabam”ın geleceğini sonraki adımlar belirler.
İşte bu duygular içinde, biraz çekingen olarak atılan ilk adımla tüm DüşünGeç Ailesi ve okurlarına merhaba diyorum. Kesinlikle sıcak, samimi ve biraz çekingen…
Aramıza hoşgeldin Süleyman Abi. Zaten size söylediğim gibi anlatım tarzınızdan çok hoşlanıyordum. Bu yazıyla bir kez daha kanıtladınız hakkınızdaki görüşümü..
YanıtlaSilTebrikler.
Teşekkür ederim Tabuhan. Umarım uzun soluklu ve güzel bir birliktelik olur.
YanıtlaSilAramıza hoşgeldin ;)
YanıtlaSilHoşgeldiniz.Umarım güzel vakit geçirebilirsiniz.
YanıtlaSil> OKTAYUSX,
YanıtlaSil> Erhan Türkyılmaz,
Teşekkür ederim. Hoş bulduk.