
Şimdide ruhani bir medyum ve teoloji öğrencisi olan Sylvia Browne'un Stonehenge'i ziyaretindeki gözlemlerini anlatacağım;
"Stonehenge'i 1978 yılında ilk kez ziyaret ettiğimde etrafında bariyerler yoktu; dolayısıyla taşların üzerinde ve etrafında serbestçe dolaşabilmiştim. Yakın bir tarihte bir grup insan ile oraya tekrar gittim ve taşları incelememe ve gereksinim duyduğum titreşimleri almama izin verildi. Bir nesneye dokunma ve onun tarihçesine enerji yoluyla psişik olarak erişme becerisine psikometri adı verilmektedir. Doğadaki herşey bir iz taşıdığından, bütün yapmanız gereken ona ulaşabilmektir; böylece tüm hikaye gözler önüne serilir. Stonehenge'deki kayalarda farklı zamanların, insanların ve törenlerin oluşturduğu pek çok katmanın titreşimlerini içermektedir ve ben bu titreşimleri alabildim.
Almaya başladığım ilk görü tipleri insanlara ait görüntülerdi. Yüzlerce insan bir ova boyunca muazzam büyüklükteki yekpare taşları taşıyordu. Kayaların güneybatı İngiltere'deki eski bir taş ocağından çıkarıldığı ve kesildiği anlaşılıyordu. Ayrıca taşları yukarıya kaldırmak için çarkları ve halatları olan, kabaca inşa edilmiş fakat oldukça karmaşık bir makinenin üzerinde dev palangalar vardı. Taşları çeken erkekler son derece ilkel görünüşlüydü, üzerlerine hayvan derileri giymiş ve şapkalar takmışlardı; yüzlerinde de dövmeler vardı. Zamanda geriye giderek onları çemberin içerisine taşları koyarken gördüm. Ayrıca mesafeleri ölçen bir çeşit ipleride vardı. Bağrışlarını ve homurtularını duyabiliyordum, ancak kullandıkları dil benim daha önce hiç duymadığım bir dildi. Bu mükemmel taş çemberin dışında, oturarak veya ayakta durarak olan biteni büyük birdikkatle seyreden kadın ve çocuklardan oluşan bir grup vardı. Zaman zaman bazı kadınlardan erkeklere tezahürat yaparcasına neşe dolu çığlıklar yükseliyordu. Kadınların ve çocukların ipe dizilmiş bolcukları veya tohumları parmaklarında çevirdiklerini fark ettim. Bu bana katoliklerin özel bir mucize ya da dua için tespih çekmelerini hatırlattı.
Yekpare taşlar yerlerine yerleştirildiklerinde parlak ve beyaz görünüyorlardı; elbette şimdi oldukları gibi gri değillerdi. Çember tamamlandığında herkes oraya toplandı ve diz çöktü ancak duruşları yakarır tarzda değildi: sanki doğru ve rahat olan pozisyon buydu. Çember onlar için negatifleri dışarıda tutan bir sığınak gibiydi Hangi nedenle olursa olsun, bu insanlar çemberin içindeyken Tanrı'nın (veya Tanrılarının) onları koruduğunu düşünüyorlardı.
Daha sonra, çok uzun boylu, parlak kırmızı bir pelerin ve uzun koni şekilli ve uçları yıldız şeklinde şapka giymiş bir erkek belirdi. Taşların giriş yerlerinden girip çıkmaya başladı ve her seferinde pelerinini çıkarıyordu; eşikten girdiğinde ise tekrar giyiyordu. Bu kişi bana yeniden doğuşu simgeliyor gibi geldi: yaşamın kapısından hiçbir şeyi olmadan girmek ve sonra da dünyevi kıyafetlerini giyinme hareketi yapmak. Sonra aynı kişi pantomime başladı. Bir kadın işaret etti ve bir bebeği alarak onun yanına gelmesini söyledi; böylece neslin sürmesini ifade etti. Soınra sahne değişti. Ne olduğunu nasıl anlatacağımı tam olarak bilemiyorum fakat bir film seyreder gibiydim; sanki bir zaman makinesi içerisindeydim. Film başladığında ben durdurmak isteyinceye kadar devam ediyordu. Şimdi daha önce görmediğim bir şeyi fark ettim: çemberin ortasında duran büyük, beyaz bir taş. Pelerinli adam her bir erkeğe işaret ediyordu ve erkekler sunak görünümlü bir kayanın üzerine çok ilkel tipteki mızraklarını koyuyorlardı; pelerinli adamın erkeklere cesaret ve silahlarına güç verme becerisi varmış gibi görünüyordu."

İşte Sylvia Browne'un o anki yaşadıları özetle Böyleydi. Ama Stonehenge hakkında ilginç bir efsane vardı. Şimdi de bu efsane ile ilgili kısaca bir bilgi vermek istiyorum;
M.S. 1135 civarında Monmouth'lu Geoffrey The History of the Kings of Briton adlı eserinde Stonehenge'in bir devler kabilesi tarafından Afrika'dan İrlanda'ya getirilmiş olduğunu ve oradan da büyücü Merlin tarafından şu andaki yerine denizin üzerinden taşındığını iddia etti. Merlin bunu Keltlerin kralı Ambrosius Aurelianus için yapmış gibi görünüyor. Kitabında Geoffrey Ambrosius'un Saksonlar tarafından öldürülmüş olan 460 civarında asili bu bölgeye gömdürmüş olduğunu söyler ve Uther Pendragon'un (Ambrosius'un erkek kardeşi ve Kral Arthur'un esrarengiz babası) ve Kral Consantine'in de yakında bir yere gömüldüğünü iddia eder. Geoffrey'e göre Merlin Kral Ambrosius'a aşağıdakileri söylemiştir:
"Eğer sen (Ambrosius) bu adamları sonsuza kadar sürecek bir anıt ile onurlandırmak istiyorsan, onları İrlanda'da Killaraus dağındaki Devlerin Dansına gönder. Çünkü orada mekanik zanaat konusunda bilgi sahibi olmadan bu çağda inşa edilemeyecek tipte taş yapı var. Bunlar muazzam büyüklükte ve mükemmel kalitede taşlardır, ve eğer buraya oradaki gibi yerleştirilirler ise sonsuza kadar ayakta kalacaklardır."
Son olarak Sylvia Browne'un Stonehenge'den ayrılırken ki yaşadıklarından bahsedelim;
"Ben oradan ayrılırken grubuma Stonehenge'i çevreleyen bu yuvarlak, toprak tümseklerine bakmalarını söyledim. Çünkü bunlar mezarlara benziyorlardı. Kısa bir süre sonra, medya Stonehenge'in içinde ve etrafında arkeologlar tarafından iskeletlerin bulunduğunu bildirdi. Bunu olaydan sonra söylemekten nefret ediyorum ancak benimle birlikte olan insanların ve rehberimiz Peter Plunkett'in (Kendisi İrlanda'da yaşıyor) bunların hepsini hatırladıklarını biliyorum. Gömülü cesetler konusu Monmouth'lu Geoffrey'in Stonehenge'in anıtmezar olarak inşa edildiğine ilişkin efsanesine kadar uzanıyor. İnsanlar bu dini ve kutsal mekana mümkün olduğunca yakın bir yere gömülmek istiyorlardı.
Ne kadar önemliyseniz, okadar yakına gömülüyordunuz; dolayısıyla asiller ve yüksek sınıftan liderler kutsal alana daha düşük sınıfların mensuplarına kıyasla daha yakın gömülüyorlardı."

Sylvia Browne'ın birde öğüdü vardı; "Birçok kez ifade ettiğim gibi, söylediklerimi (veya herhangi bir kişinin söylediklerini) hemen doğru kabul etmeyin. Gerçekleri araştrın ve doğru sonuçlara ulaşın. Ancak bilmediğimiz şeylerin hepsinin kötü olduğunu ya da tüm yanıtları bildiğimiz, düşünmeyin. Kapalı bir zihin içine hiçbir şey almaz veya aynı nedenden ötürü dışarıya hiçbir şey vermez."
stonehenge, taş çamber, dropa taşları, dünyanın sırları ve gizemleri, bilinmeyen sırlar ve olaylar, gizemli yerler ve olaylar
YanıtlaSil