14 Mar 2009

Giovanni Schiaparelli Birthday Google Logosu




Google'ın bugün saat 00:01'den itibaren yayına koyduğu yeni logosu İtalyan Gökbilimci Giovanni Schiaparelli'nin keşifinden esinlenilerek bir Mars yüzeyi oluşturulmuş. Google arama motorunun Giovanni Schiaparelli'nin doğum günü nedeniyle bir logo oluşturması güzel fakat bu kişi hakkında internette çok az Türkçe kaynak olması beni şaşırttı. Bu yüzden Giovanni Schiaparelli (Mart 14, 1835 – Temmuz 4, 1910) hakkında bulduğum birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

"İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli, ileriki dönemlerde müthiş bir Mars literatürü yaratacak buluşuyla sahneye çıkıyor. Schiparelli, gezegen yüzeyinde örümcek ağına benzer şekiller bulunduğunu söylüyor. Bu çizgilere de “Canali” adını veriyor. Sözcüğün İngilizce karşılığı aslında “Channel” ancak “canal” şeklinde çevriliyor. Canal, yani bildiğimiz insan eliyle açılmış su kanalı oysa “Canali” sözcüğünü “Doğal Su Yolu” anlamaktan geliyor. Bu çeviri yanlış olmasına rağmen bilimsel çevrelerde kabul ediliyor."
Giovanni Schiaparelli
Bir diğer bilgiye ise Wikipedia'dan ulaştım. Gerçi çok kısa bir paragraf ama yinede Giovanni Schiaparelli hakkında birkaç bilgi edinmemize olanak sağlıyor.

"1880'lerde İtalyan gökbilimci Giovanni Schiaparelli atmosferin olumsuz etkilerini en aza indirebilmek amacıyla, Merkür'ün gökyüzünde yüksekte bulunduğu gündüz saatlerinde teleskopla yaptığı gözlemlerle, Merkür yüzeyindeki koyu ve açık renkli bölgeleri gösteren ilk 'albedo haritası'nı çizdi ve Merkür'ün dolanma süresi ile kendi etrafında dönme süresinin eşit olduğunu iddia etti."

Bunların dışında bulabileceğiniz Türkçe kaynak yok gibi birşey, fakat ingilizcesi yeterli düzeyde olanlar yabancı kaynaklardan gerekli bilgiyi edinebilirler ;)

9 yorum:

  1. Giovanni Schiaparelli Biyografi
    Giovanni Virginio Schiaparelli (14 Mart 1835 - Temmuz 4, 1910).İtalyan Astronomdu.Turin ve Berlin rasatanesinde çalıştı ve okudu.Yeğeni Elsa Schiaparelli ünlü bir modacı oldu.

    Giovanni Schiaparelli Astronomi




    Mars’ın Haritasını çizmesiyle bilinir.

    Yüzyıllar boyunca insanlar, evrende yalnız olduklarına kesinlikle inanmışlardı. Özelliklekilise, Dünya’nın evrenin merkezi olduğunu ve diğer tüm cisimlerin onun etrafında döndüğü tezinden başkasını kabul etmiyordu. Ta ki astronom Nikolaus Kopernikus, Dünyanın da diğer gezegenler gibi Güneş’in etrafında döndüğü ve evrende özel bir konumda bulunmadığını açıklayana dek… Tarihte uzay senaryoları Böylece geçen yüzyıldan itibaren, insanların evrene bakış açıları da




    değişti. Hatta Thomas Dick adındaki İskoç bir papaz, evrenin haddinden fazla iskân edildiğini öne sürecek kadar ileri gitmişti. Bu din adamı popüler bir kitabında, evrende yaklaşık 2,5 milyar gezegende, canlıların yaşadığını öne
    sürmüştü.

    Bundan çok kısa bir süre sonra 1875 yılında, “New York Sun” adlı saygın bir gazetede, tüm zamanların “en büyük keşfinden” bahsediliyordu. Yeni geliştirilmiş teleskoplarla, astronomlar sözde ayda yaşayan olağanüstü canlıları görmüşlerdi! Ayda yaşayan canlılar gazetenin tarifine göre, 1,20 m büyüklüğünde, kızıl saçlı ve kanatlıydılar! Tabii çok geçmeden bunun sadece hayali bir haber olduğu anlaşılmıştı. Fakat insanların evrende başka canlıların yaşadıklarına inanmaya her an hazır oldukları, daha sonraki yıllardaki, hayali Mars insanlarıyla iyice ortaya çıkmıştı. İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli ‘ nin komşu gezegenlerde gördüğü geometrik yapıları, yapay kanallar olarak açıklamasından sonra, Mars haritası büyük bir sansasyon yaratmış ve Mars insanlarının varlığına inananlar birdenbire çoğalıvermişti. Yazar H. G. Wells ‘in 1897 yılında yayımlanan bilim kurgu romanı, Marslıların Dünya’ya büyük bir saldırı düzenleyerek, Dünyalıları
    köleleştirmesini konu almaktaydı. Bu senaryo insanları öylesine derinden etkilemişti ki, 1938 yılında Orson Welles ‘in benzer konulu bir piyesi, New York radyosunda yayınlandığında, binlerce insan şehri terk etmişti.

    Daha ellili yılların ortasında UFO hikâyelerinin babası olarak bilinen Pole Georg Adamski, Venüs’e yaptığı uzay gezisini anlatarak binlerce yandaş toplamıştı. Venüslüler, sözde 1000 yıl yaşayabiliyorlardı ve gezegenlerinde her şey otomatikleştiği için, günde yalnızca iki saat çalışmaları yeterliydi! Aynı tarihlerde ölçüm aygıtlarıyla çalışmaya başlayan astronomlar, Mars ve Venüs gibi komşu gezegenlerde, primitif bitkilerin veya mikroorganizmaların yaşadıklarına dair kanıtlar bulmuşlardı! Ve gerçekler… Ne var ki altmışlı ve yetmişli yıllarda kanıtların doğru olmadığı ortaya çıktı. Daha gelişkin gözlem sondalarıyla yapılan incelemeler sonucunda, Mars’ın adeta steril bir buz kütlesi, Venüs’ün ise madeni ergitebilecek sıcaklıkta olduğu anlaşıldı. Daha üç yıl önce NASA araştırmacılarının bir basın toplantısında yaptıkları
    bir açıklamaya göre, Dünyamızın dışında yaşamın izlerine rastlanmıştı. Kanıt olarak bir zamanlar Mars’tan koparak evrende yuvarlanan ve bundan 13.000 yıl önce Antarktik bölgesine düşen bir göktaşını göstermişlerdi. Patates büyüklüğündeki bu taşın içinde, bilim adamları, bakterilerin fosilleşmiş kalıntılarını bulmuşlardı. Bundan birkaç hafta önce ise, NASA
    araştırmacıları 1911 yılında Mısır’da bulunan bir Mars taşında da, mikroorganizmalara ait izlerin bulunduğunu açıkladılar.
    Fakat olaya şüpheli yaklaşan jeologlar, mikroorganizmaların Dünya’ya ait olabileceğini savundular. Belki de Mars ve Venüs gibi komşu gezegenlerde, primitif bitkilerin yaşadığı düşüncesi hatalıydı. Ancak, Güneş Sistemi’nde yaşam belirtileri olmadığını söylemek için henüz erkendi.

    Europa’da yaşam Son araştırmalardan anlaşıldığı gibi, astronomlar aslında aramalarını Güneş Sistemi’nin yanlış bir bölgesinde sürdürmüşlerdi. Uzay sondası “Galileo”, Dünya’dan 800 milyon km uzaklıktaki olası bir vaha ile karşı karşıya:
    Jupiter uydusu Europa Gözlem robotu üç yıldan beri, bu dev gezegeni ve uydusunu gözlemekte. Geçen aylarda elde edilen görüntülerden, Jüpiter uydusunun, en az Dünya’nın uydusu Ay büyüklüğünde olduğu saptandı. Peş peşe elde edilen görüntülerden sonra, Berlin Uzay Enstitüsü’ndeki bilim adamları, Europa uydusunda dev bir okyanusun bulunduğunu tahmin ediyorlar. “Ancak okyanusun derinliğini şimdilik bilmiyoruz” diyor, Gerhard Neukum. “Galileo” verilerini değerlendiren Amerikalı jeologlar, 15 km kalınlığındaki buz tabakasının altında 100 km derinliğinde bir denizin bulunduğunu
    hesaplamışlar. Pasifik okyanusunun derinliği ise sadece 11 km. Eğer Amerikalı araştırmacıların hesapları doğruysa, Europa’da Dünya’dakinden iki misli daha fazla su bulunmakta. İnanılır gibi değil, ama Europa’nın yüzeyinden alınan fotoğraflarda, tıpkı Arktiktekine benzer hareketli buzul tabakaları görülmekte. Asteroitlere ait düşme izleri, Ay’dakine oranla çok daha az. Kraterlerin sayıları ve biçimleri, aslında buz tabakasının sadece birkaç milyon yıldan beri geliştiğini gösteriyor, yani sonuçta Europa tamamen donmuş olamaz. Peki ama böyle bir şey mümkün olabilir mi? Neredeyse hiç Güneş ışını almayan Jüpiter uydularında, en yüksek sıcaklık -130 derecedeyken, hâlâ donmamış su bulunabilir mi? “Bu durum ilk başlarda bizi de çok şaşırtmıştı” diyor, Neukum. “Fakat daha sonra Jüpiter’in Dünya’dan 300 misli daha ağır olduğunu
    hatırladık. Yoğun gaz içerikli gezegen, uydularını muazzam bir gelgit gücüyle yoğurduğundan, bunların içlerinde kinetik ısı oluşur.”

    Jüpiter uydusundaki buz tabakasının kilometrelerce derinliğinde, böylece pekala güney denizinin sıcaklığında bir deniz olduğu düşünülebilir. Ne var ki, Europa uydusunun tümü karanlık. Fakat basit organizmalar güneş ışığı görmeden de yaşayabiliyorlar. Örneğin, yeryüzündeki okyanusların hiç ışık almayan derinliklerinde, metrelerce uzunlukta spirografisler, yengeçler ve dev midyeler dolaşmakta. Bu yüzden bazı bilim adamları, Europa’da canlıların varlığına inanıyorlar. Araştırmacılar 2003 yılında Europa’nın yörüngesine, radarlarla uydunun her yanını aydınlatacak bir aygıt yerleştirmeyi düşünüyorlar. Pasadena (Kaliforniya) NASA Gezegen Araştırma Merkezi’ndeki bilim adamlarının Europa ile ilgili projeleri daha ilginç. Uydunun yüzeyine gönderilecek bir uzay sondası, adeta bir torpido görevini yerine getirecek.
    Nükleer enerjiyle çalışan sondanın ucunda bulunan “Cryobot” (delici kapsül), kilometrelerce karanlıktaki buz tabakasını eritecek. Kalın buz tabakasının delinmesiyle birlikte, delici kapsül, “Hydrobot” olarak adlandırılan denizaltı robotunu, buz tabakasının altındaki “denize” fırlatacak. Ve proje başarıya ulaşırsa, “Hydrobot” kilometrelerce derinlikte gözlemlerini sürdürebilecek. NASA araştırmacıları projeyi önce Antarktik’te deneyecekler. Güney kutup istasyonu Wostok’un 4 km altında, yüz bin yıdlır dış dünyadan kopmuş olarak varlığını sürdüren dev bir göl keşfetmişler. Rus bilim adamları ilk denemede buzun içinde yabancı mikroplara rastlamışlardı.

    Biyolog Karl Stetter yaptığı uzun incelemeler sonucunda, organizmaların yalnızca dondurucu sıcaklıklarda değil, kaynaçlarda, çok sıcak petrol kaynaklarında ve yanardağ ağızlarında da, tamamen havasız ve ışıksız yaşayabildiklerini tespit etti. “Böylece, yavaş yavaş, yaşamın düşündüğümüzden çok daha çeşitli ortamlara uyum sağlayabileceğini anlamaya başladık” diyor, astrobiyolog Frank Drake.

    YanıtlaSil
  2. Giovanni Schiaparelli kim bilmiyodum ama ögrenmis oldum. Saol paylasim için

    YanıtlaSil
  3. Haklısın internette çok az bilgi var Giovanni Schiaparelli hakkında.Bende bloguma konu açacaktım baktım sen benden önce davranmışsın gerek kalmadı :)

    #Bu arada yazının başlığını Giovanni Schiaparelli Kimdir? diye değiştirirsen daha fazla hit alırsın diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  4. İlk yorumda Giovanni Schiaparelli'nin hayatını bizimle paylaşma zahmetine giren kişiye teşekkür ediyoruz.

    @Kabiliyet; Böylede hit geliyor dostum sağol tavsiyen için :) Ama yinede Tag'lara dediğin gibi link eklicem.

    YanıtlaSil
  5. güzel paylaşım . eline sağlık

    YanıtlaSil
  6. Hiti miti geçin, bilgi paylaşımına bakın. Vala utandım son yazdıklarınızdan

    YanıtlaSil
  7. merhaba.kim olduğunu gerçekten bilmiyodum bugüne kadar ve yaptığınız açıklamalar için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  8. "Hiti miti geçin, bilgi paylaşımına bakın. Vala utandım son yazdıklarınızdan"

    Bence yanlış düşünüyorsunuz. Sonuçta bu makaleyi Google'da bulunması ve dediğiniz gibi bilgi paylaşımı yapmak için ekledim. Hit kaygısı gibi bir düşüncem olsaydı, gecenin 2'sinde kaynaklardan araştırma yapıp zaman harcamazdım, sadece logoyu ekler bir iki saçma yazı eklerdim. Benim hiçbir çıkarım yok bu işten, lütfen biraz düşünerek insanları yargılayalım.

    YanıtlaSil
  9. "merhaba.kim olduğunu gerçekten bilmiyodum bugüne kadar ve yaptığınız açıklamalar için teşekkür ederim"

    Rica ederim ;)

    YanıtlaSil

Yorum yaparken dikkat edilmesi gerekenler;

1. Türkçe yazım ve dilbilgisi kurallarına uyunuz.
2. Hakaret içeren yorumlarda bulunmayınız.
3. Yorumlarınızın konu ile alakalı olmasına çalışınız.
4. Yorumlarınızda yasa dışı hiçbir bağlantı linki vermeyiniz.
5. Yorum Formunu doldurduktan sonra Profil Seç -> ADI/URL bölümünden isminizi yazıp yorum yaparsanız size karşı bir hitap şeklimiz olur.
6. Kurallara uymayan yorumlar silinmektedir...